Kırmızı Pazartesi İle Bir Kültür Yolculuğu

Bir edebiyat eseri hiçbir zaman sadece edebiyatın konusu değildir. İnsanı konu aldığı için bütün bilim dallarını ilgilendirir. Buradan hareketle bu sene 10 sınıf öğrencilerimizle Türk Dili ve Edebiyatı dersinde Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi adlı kitabını edebiyat dersinin sınırlarını aşarak inceledik. 

Öncelikle Türk Dili ve Edebiyatı dersinde eseri okuduk, Büyülü Gerçekçilik akımının kitaptaki izlerini sürüp kitaptaki sembollerin bize aslında neler anlatmaya çalıştığını tartıştık. Aşamalı olarak kitaptaki alıntılardan yola çıkıp eserin bize hangi kavramları sorgulattığını konuştuk. Eserin sadece bir sanat ürünü olmadığını aynı zamanda yazarın bize bu eser aracılığıyla bir takım toplumsal sorunları göstermeye çalıştığını gördük. Bütün toplumu ilgilendiren sorunlardan birer tez cümlesi üretip o tez üzerine edebi makale yazdık.

İkinci aşamada Felsefe Öğretmenimiz ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenimiz, kitabı okudular ve kendi alanlarıyla ilgili birer çalışma hazırladılar. Tüm 10. sınıf öğrencilerimizin katılımıyla bir pazartesi günü Kırmızı Pazartesi ile ilgili bir söyleşi gerçekleştirdiler.

İncelememizin üçüncü aşamasında ise “söz öğrencilerin” dedik. Öğrencilerimiz, Kırmızı Pazartesi ile ilgili değerlendirmelerini kimisi yazılı olarak kimisi çektikleri videolarla bizlere ilettiler. İşte o  değerlendirmelerden bazıları:

“Birçok toplumsal soruna değinen ve bu sorunları bir kasabada yaşanan cinayetle anlatan Kırmızı Pazartesi, okurken çok dikkat etmesem de sınıfta tartışırken ve daha sonra üzerinde düşünürken derin anlamlar çıkardığım bir kitap oldu. Toplumdaki bağnaz geleneklerin günlük hayattaki yerini, bu geleneklerle varılan yargıların insanlar üzerindeki etkisini, iyi işlemeyen veya olmayan bir adalet sisteminin sonucu olarak toplumun “hakimler”e dönüşmesinin istenmeyen neticelere sebep olacağını anlatmıştır. Ayrıca toplumda sorgulanmadan yayılan söylentilerin ve iftiraların halkın gözünde gerçekmiş gibi algılanıp bu sözde gerçekle insanların fikirlerinin nasıl etkilenebileceği de ortaya konmuştur. Sosyal medyada da bilgilerin doğru ve yanlış olduğuna bakmadan hızla yayılmasını ve günümüzde internetin bilgiye erişimi bu kadar kolaylaştırdığını düşünürsek günümüzde de bu anlayışın devam ettiğini görürüz. Türkiye’de de özellikle doğuda varlığını sürdüren töreler ve bazı gelenekler de yukarıda bahsettiğim sonuçları doğurmaktadır. Kısaca; Kırmızı Pazartesi kitabında bahsedilen sorunlar, günümüzde de etkisini sürdürmektedir ve kısa olsa da çok derin anlamlar çıkarabildiğimiz ve üzerinde oldukça tartışılabilir bir kitaptır.” 

Ata, 10 A 

“Kırmızı Pazartesi ile ilgili benim fikrim, okuması zor ama çok önemli konulara değinen bir kitap olduğu. Özellikle Türkiye gibi namus, kan davası gibi kavramların öne çıktığı bir ülkede insanların bunları farklı pencerelerden gösteren kitaplar okuması önemli. Bir cinayetin olacağını herkesin bilip de herkesin “zaten başkası ona söyler” zihniyetine girmesi ilginç bir konu ve çok zamansız bir eleştiri. Kimsenin o sorumluluğu almaması ve herkesin katilleri haklı görmesi namusla yönetilen toplumlarda evrensel bir durum. Ayrıca bu kavramların sadece Ortadoğu’da değil, farklı ülkelerde de olduğunu görmek ilginçti. İnsanı namus kavramının ve toplum baskısının ne olduğuna dair düşündürüyor. Ama bir yandan da kitabın fazla detaya girmesi ve akıcı olmaması okunmasını zorlaştırıyor. İkinciye okumazdım ama mesajı dolayısıyla en az bir kere okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.”

Defne, 10 A 

“Kitaptan ve sonrasında din öğretmenimizin yorum ve açıklamalarından anladığım şudur ki burda dini suçlamak yerine dini bahane olarak gösterip kendilerini gerek yücelten gerek mağdur durumuna düşüren insanlara odaklanmalıyız. Bu hikayedeki herkesin cinayeti engelleyebilme şansı vardı. Adaletsiz işlendiği belli olan bu suça karışmayanlar bir bahane gösterilmeksizin suçu işleyen ikizler kadar suçludur ve yıllar sonra hala vicdan azabı çekmelerinin nedeni de bu gerçeği içten içe onların da bilmesidir.” 

Maya Nehir, 10 A

Kesinlikle çok zor bir kitap bu yüzden herkesin seveceğini düşünmüyorum fakat bence polisiye ve cinayet ağırlıklı romanlar okuyanlar kesinlikle okumalı. Bu tarz kitaplar okuyanlar, kitabın başından ne olacağı söylendiği halde heyecan içinde kendine çeken sonun da etkisiyle, göz açıp kapayıncaya kadar kitabı bitirirler. “Sağanak yağışlı kitap” tabiri bu roman için de geçerli. Bir cinayetin işleneceğinin halk tarafından bilinmesine rağmen kurbanı kimsenin uyarmaması… İnsan okurken ne hissedeceğini bilmiyor. Bu roman bana “Gabriel Garcia Marquez’in diğer kitaplarını da okuyacağım” dedirtti. Dikkat ettim, Marquez birkaç kere bahsetti, aslında Vicario kardeşlerin iyi yürekli, iyi niyetli insanlar olduğundan. Bu insanları namus cinayetine iten o toplumdu. Herkese öneririm, üstünden biraz zaman geçsin ben de tekrardan okurum” 

Elif Kayhan, 10 A

Örnek vermemiz gerekirse, Santiago’nun 7 kere bıçaklanması 7 ölümcül günahı, her bıçak darbesinden sonra bıçağın tertemiz çıkması da masumiyeti simgeler. (Benim düşüncem Santiago’nun masum olduğudur.) Bunun yanı sıra halkın sessiz kalışı da kitapta çok geçen bir temadır. “Onu bilinçli olarak öldürdük ama masumuz” (s. 48). Burada toplumun bilerek sessiz kaldığı ve cinayete ortam hazırladığını görürüz. Ayrıca törelere boyun eğen halkın kendini avuttuğunu da göz ardı edemeyiz. Toplumun eğitim düzeyinin düşük olması, uzun vadede Santiago Nasar’ın ölümüne neden oldu. Okurken zorlansam da sonunda beni çok düşündüren Kırmızı Pazartesi, ele aldığı konuları sade bir dille anlatarak evrenselliğini korumuştur.”

Can, 10 B 

“Kırmızı Pazartesi gerçekten çok etkileyici bir roman. Santiago Nasar’ın öldürüleceğini baştan bilsek bile olaylar heyecanını asla kaybetmiyor. Olayların en ince detayına kadar anlatılması bazen okuyucu rahatsız edecek derecede olabiliyor fakat bence bu da eseri sürükleyici yapan unsurlardan biri. Edebi anlatımı bir yana, kitap aynı zamanda çok önemli toplumsal problemlere parmak basıyor. Zaten sosyal, felsefi, ahlaki ve dini konuları işliyor olması bu eseri zamansız yapan niteliği. Özellikle töre, gelenekçilik, bağnazlık gibi konuları eleştiriyor olması oldukça etkileyici. Kitabın iletilerinin çok değerli olduğunu düşünüyorum bu yüzden çevremdekilere de bu romanı okumalarını tavsiye edeceğim.”

Defne, 10 B

“Kitapta, geleneklerin ve törelerin insanların hayatlarında nasıl bir rol oynadığını ve hayatlarını şekillendirdiğini açık bir şekilde göstermiştir. Dini yazgıların insanların hareketlerini istemeden de olsa nasıl zorda bıraktığını ve topluma göre nasıl şekillendirdiğini anlatmıştır. Yazmış olduğumuz edebi makalede Kırmızı Pazartesi’nin geçmiş yıllarda ne kadar olağan bir durum olduğunu fark etmek, günümüzde ne kadar medeniyet olarak da ilerlediğimizi görmemi sağlayan unsurlardan bir tanesiydi. Kitapta ayrıca dikkatimi geçen bir unsur da, ana olayın sonucunu baştan söylemesiyle yazarın bir merak unsurunu yok etmesi ama aynı zamanda başka sorunları ortaya çıkarması ilginç bir noktaydı. Genellikle cinayet romanlarında gördüğümüz gibi suçlular en sonda ortaya çıkarken, bu kitapta ölen kişiden öldürenlere kadar her detayı en baştan beri okur bilmektedir. Bu durum beraberinde bu olayın sebebini, koşullarını merak etmemizi sağlar. Dolayısıyla yazarın yönlendirmesine göre hareket etmişizdir. Bana göre yeni neslin töre kavramını, dini gerekliliklerin zorunluluğunu ve geleneksel aile yapısını daha iyi anlamak için mutlaka okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.  

Serpil Rana, 10 B

“Kitapta dini hayatlarında oldukça önemli bir yere koyan insanların, dinin kabul etmediği, onaylamadığı konularda söylenenin zıttını yapması oldukça değişik bir olaydır.

Edebiyat ve felsefe birbirleriyle ilişkili iki alan olduğundan dolayı, edebi açıdan böylesine değerli bir eser, felsefi açıdan da değerli oluyor. Cümlelerin derin anlamlar barındırması, üzerinde kafa yorulmayı ve düşünmeyi gerektiriyor. Kitabın genelinde var olan “halkın ortak olanı yapma eğilimi”ne yapılan vurgu, psikolojik bir çözümleme olduğu kadar insanı yaşananları sorgulamaya da itiyor. Acaba şöyle olsaydı olaylar nasıl değişir ve gelişirdi diye düşünmeden edemiyor insan. Önyargıların insanların beynine işlemiş olması ve halkın olayları sorgulamadan, soru sormadan kabul etmesi kitabın içindeki kilit noktalardan. Kötülüğün sıradanlaşması ve bunun insanlara tuhaf gelmiyor olması, insanların insanlığınının köreldiğini gözler önüne seriyor. Kitap, törelerin adalet yöntemi olarak kabul edilmesinin toplumlarda sorunlara yol açmakta olduğunu ve insanın kendi davasının yargıcı olmaktan vazgeçmesi gerektiğini bizlere mesaj olarak veriyor.”

Öykü, 10 G

“Santiago Nasar’ın Vicario kardeşler tarafından namus adına öldürüldüğü bu kitapta halkın olaylara kayıtsız kalması, hikayenin akışını değiştiriyor. Halkın bu kayıtsızlığını Felsefe ve Psikoloji’de “Genovese Sendromu” olarak adlandırılan bir duruma çok benzettim. Genovese sendromu; kişilerin, bir tehlike altında olan ya da yardıma ihtiyacı olan bireyleri gördüklerinde yardım etmektense, donup kaldıkları durumları açıklamak için kullandığımız terimdir. Kitapta da halk, Vicario kardeşlerin Santiago’yu öldüreceğini bilse bile kimse Santiago’ya söyleme çabasında bulunmaz ve sonunda da dolaylı bir şekilde Santiago’nun ölümüne sebep olurlar. Aynı şekilde bu durum, “bystander effect (seyirci etkisi)” şeklinde de tanımlanabilir. Seyirci etkisi, yardıma ihtiyaç duyulan bir durumda, çevrede olaya tanıklık eden kişi sayısı ne kadar fazla ise, müdahale eden kişi sayısının o oranda düştüğünü belirten psikolojik terimdir.

Din hocamızın Kırmızı Pazartesi’yi yorumlarken anlattıkları kitabı anlamama çok katkı sağladı. Hem namus hem de kader kavramlarını kitapla bağdaştırarak açıkladı. Kaderin taşa yazılmış olmadığını, insanların yaptıklarının sonuçları olduğunu söyledi. Bu da halkın eğer Santiago’ya haber vermiş veya Vicario’ları durdurmaya çalışmış olsalardı farklı bir sonuç olabileceğini gösterir. Aynı şekilde Hayati hoca namus cinayetinin hiçbir Din ve Ahlak kuralına uymadığını da söylemişti. Yani kitapta Peder Amador’un bu cinayete olumsuz tepki vermemiş olması (48. sayfa) bir din adamı olarak çelişkili bir davranıştır.”

Selin, 10 G

“Bir okur olarak benim en sevdiğim kitap türü, fantastik kitaplardır ve kitapta anlatılan olayın gerçekçi anlatımını sevmemin yanında bilhassa olayın gerçekleşmesinin imkansızlığından haz alan biriyimdir. Açıkçası, Kırmızı Pazartesi romanını okurken de gerçek bir olayın olabildiğince gerçekçi bir biçimde anlatıldığını gördüğümde biraz canım sıkılmıştı. Ancak, sonrasında kitabı derinlemesine irdelemeye karar verdim ve iyice okuyunca şunu fark ettim ki; kitapta üstü kapalı bir sürü anlam, gönderme ve eleştiri bulunmakta. Baştaki okuyuşumda kitabı kitap olarak değil de, yazı kalabalığı şeklinde okuduğumu düşünmemden dolayı zevk alamadığımı anladım ve tekrar okuduğumda gördüm ki Kırmızı Pazartesi sırf bir olayı değil, koca bir yargının, koca insanlığın içindeki en ciddi sorunlardan birinin ta kendisini bana farklı bir şekilde anlatıyormuş. En nihayetinde de bir okur olarak, kitabı çok beğendim ve toplumumuzdaki acı bir gerçeği öğrenmek isteyen, bilinçlenmek ve derinde yatan anlamları keşfetmek isteyen herkese okumalarını tavsiye ederim. Kitabı okudukça, hem Santiago Nasar’ın durumuna hem de içinde bulunduğumuz toplumsal durumun acınası haline cidden üzüleceksiniz. Daha korkuncu ise, toplumdaki bu duyarsızlığın sadece bize has olmadığının, dünyadaki çoğu insan topluluğunda da olduğu gerçeğinin farkına varacak olmanız. Şimdiden okuyacaklara iyi okumalar dilerim.”

Bartu Çağlayan, 10 C

“Kırmızı Pazartesi, oldukça kısa olmasına karşın yüz yedi sayfasına çok fazla anlam yüklemeyi başarabilmiş bir romandır. Ayrıca felsefe, din ve psikoloji gibi pek çok alanı da ilgilendirmektedir. Kitap sayesinde bahsettiğim alanlar ile ilgili çok önemli soruları yanıtlama fırsatı doğdu. Mesela okulumuzda Din ve felsefe öğretmenlerimiz ile yaptığımız söyleşide çok farklı ve ilginç sorular sorma ve merakımızı giderme şansımız oldu. Benim en çok ilgimi çeken konuşma, din ve ahlak bilgisi öğretmenimizin yaşanan cinayetle dinin bağlantısını açıklaması oldu. Aslında insanların kendi davranışlarının sonuçlarını dinin üstüne yıktıklarını söyledi. İki öğretmenimiz de çok güzel yanıtlar verdiler. Ben Kırmızı Pazartesi kitabını okumamızın ve incelememizin çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü normalde hiç fark etmeyeceğim anlamları içerdiğini fark ettim. Edebi makale yazarken kendim bu kitap üzerine yeni ve özgün fikirler geliştirdim ve de yaptığımız söyleşi sayesinde aslında farklı alanların bu kitaba nasıl bakabileceğini gördüm. Sanırım yüz yedi sayfadan daha fazla verim almamız mümkün değildir, bir meyve gibi son damlasına kadar sıktık ve vitaminlerimizi aldık.

Ilgın, 10 C

Video için BURAYA tıklayınız.

X